onair_promo

On-Air

İk Notları

Çok baskılı çalışma kültürünün iş yaşamını zorlaştırdığı 7 konu

Günümüzde hala var mı denilse de birçok şirket, kıyasıya ve çok baskılı bir çalışma kültürünün sonuç getirdiğine inanır. Kırbacı ne kadar sert vururlarsa, insanlar o kadar iyi çalışır sanırlar. Çok baskıcı ve kıyasıya mücadeleci organizasyonlar, daha olumlu ve destekçi çevrelere sahip organizasyonlara göre çalışanlarının sağlığı için %50 daha fazla harcama yapar çünkü iş kazalarının ve doktor ziyaretlerinin %80'i strese atfedilir. 

Mücadeleci bir çevrede çalışıyorsanız muhtemelen bu durum sağlığınızı olumsuz etkiliyordur ve bu işinizi değiştirmeyi ciddi olarak düşünmenizi gerektirecek kadar büyük olabilir.

Çok baskılı çalışma kültürünün yarattığı olumsuz tabloyu gelin birlikte inceleyelim:


Çok fazla çalıştırırlar. 
İyi çalışanları en çok demoralize eden şey aşırı çalıştırılmalarıdır. Müdürler genelde en iyi çalışanlarını fazla çalıştırma tuzağına düşerler ki bu da çalışanlar nezdinde kafa karışıklığı yaratır ve iyi performansları nedeniyle kendilerini cezalandırılıyorlarmış gibi hissederler. Çalışanları çok da gerekli olmayan durumlarda fazladan çalıştırmak aynı zamanda üretkenliğin de önüne geçer. Örneğin Stanford Üniversite’sinde yapılan bir araştırma, çalışma haftası 50 saati geçtiğinde saatlik üretkenliğin hızlı şekilde düştüğünü gösteriyor. 55 saatin ardından üretkenlik o kadar fazla düşer ki, işverenler fazla çalışmadan bir şey kazanmaz.

Empati yoktur.  Empati önemlidir. Patronunuz sizi gerçekten bir insan olarak görüyor ve nasıl olduğunuzu umursuyor mu, yoksa yalnızca ne kadar iş ürettiğinize mi odaklanmış durumda? İşlerinden ayrılan kişilerin yarısından fazlası, patronlarıyla ilişkileri nedeniyle bunu yaptıklarını söylüyor. Akıllı şirketler, müdürlerinin profesyonel olmakla insan olmayı nasıl dengeleyebileceklerini bildiğinden emin olur. Zor zamanlardan geçen çalışanlarına empati kurabilen ama yine de zorlayan yöneticiler vardır. Gerçekten umursamayı başaramayan yöneticiler çoğunlukla yüksek çalışan değişim oranlarına sahip olur.

Katkıları takdir etmezler ya da iyi işleri ödüllendirmezler. Herkes övgüyü sever, en çok da sıkı çalışan ve her şeylerini ortaya koyanlar. Çok baskılı çalışma kültürünü benimseyen yöneticiler ise çalışanlarıyla iletişim kurup onları ödüllendirmeyi tercih etmezler. Bu noktada en çok demotive olan kişiler yüksek performans gösteren çalışanlar olur.

Sosyalleşme ve eğlence yoktur. Güçlü sosyal etkileşimler sağlıklı bir iş alanının ayrılmaz bir parçasıdır. İş arkadaşlarıyla güçlü bağları olan kişiler daha seyrek hastalanır, depresif olma ihtimalleri daha düşüktür. Bununla birlikte daha hızlı öğrenirler, daha çok şey hatırlarlar ve daha iyi iş çıkartırlar. Eğer sosyalleşmenin ve eğlencenin olmadığı bir iş ortamı var ise çalışanlar ellerinden geleni yapmazlar. Çalışılabilecek en iyi şirketler, çalışanların biraz gevşemesine izin vermenin önemini bilirler. Örneğin Google işi eğlenceli yapmak için nerdeyse her şeyi yapar - örneğin ücretsiz yemekler, bowling pistleri ve fitness dersleri. Fikir basit: eğer iş eğlenceliyse yalnızca iyi performans göstermekle kalmazsınız, daha uzun saatler ve hatta kariyerinizin uzun bir bölümünü bu şirketlerde geçirmek istersiniz.

İnsanlar birbirlerine yardım etmez. Sorumluluğu paylaştırma ile bırakıp çekilmek arasında büyük bir fark vardır. Sorumluluğu tamamen bırakan bir yönetici onun değil sizin sorununuz olduğunu ve bunu çözmenin yalnızca sizin sorumluluğunuz olduğunu düşünür. Ancak, araştırmalar iş bölümü yaptıkları görevlerde çalışanlarına destek olan yöneticilerin başkalarına yardım etmeye daha istekli olan ve işlerine daha bağlı olan takım oyuncuları yetiştirdiğini gösteriyor.

İnsanların tutkularının peşinden gitmesine izin vermezler.  Yetenekli çalışanlar tutkuludur ve onların tutkularının peşinden gitmesi için fırsatlar sağlamak üretkenliği ve iş memnuniyetini arttırır; ancak çok baskılı çalışma kültürünü benimseyen birçok yönetici çalışanlarının küçük bir kutu içerisinde çalışmasını ister. Bu yöneticiler, eğer insanların odak noktalarını genişletmesine ve tutkularının peşinden gitmelerine izin verirlerse üretkenliklerinin düşeceğinden korkarlar. Asıl gerçek ise bu korkunun asılsız olmasıdır.

Patronlar dinlemez.  Yöneticilerinin yaklaşılabilir, destekleyici ve dinlemeye hevesli olduğunu hissettiklerinde çalışanların performansı artar. Diğer yandan, eğer yöneticiler ve çalışanlar arasındaki görüşmeler raporlamaları hiç aşmaz ve soru sorma ya da öneride bulunma denemeleri geri çevrilirse iş ortamı muhtemelen baskılı bir çalışma ortamına dönüşür.

Diğerleri